13 Ağustos 2014 Çarşamba

Yola Devam: Bükreş

Üçüncü Gün: Bükreş

Hostel'de ikinci günün güncesini yazdıktan sonra uyuyacağım demiştim, ama uyumadım. İyiki de uyumamışım. Balkona çıktığımda hostelin tek kız müşterisi olan Diala ile tanıştım. Kendisi Bulgar ve İngiltere'de yaşıyor. Bükreş'e tatil için gelmiş ve sanırım birkaç gün Sofya'ya dönecek. İngiltere'de yaşadığı için akıcı bir İngilizce'ye sahip, bu yüzden iletişim kurmakta zorluk çekmedik. Gece boyunca çok konuştuk, tartıştık ve güldük. İlk başlarda çözülmesi zor bir insan olsa da daha sonra bana dayanamayıp çözüldü :) Şaka bir yana, Türk ve Bulgar kültürünün, hatta dilinin ne kadar benzer olduğunu, iki milletin tarihsel sürecini konuşup etkileşimde bulunduk. Örneğin Bulgarca'da hala Türkçe kelimelerin yaygın olarak kullanılması çok hoşuma gitti. Sesletimi biraz değişse de anlamdan hiçbir şey kaybetmemiş bizim Çarşaf, Kahve, Cezve, Camii, hatta İmambayıldı. Ve aklıma gelmeyen nicesi... Buna rağmen Bulgar gençleri Türk kültürüne biraz uzak ve Çağdaş Türkiye hakkında pek bilgileri yok. Osmanlı Tarihini çatpat biliyorlar ama tabi ki manipüle edildikleri şekildi. Bu tartışmanın sonucu tabi ki dine de bağlandı ve her iki taraf da derinlere inmeden söylemek istediklerini söyledi. Ancak bir Hristiyan olarak büyüyen Bulgar gençlerinin geneli aksine Diala, İslam ve özellikle Arap Kültürü hakkında fazla malumata sahip.

Nedeni ise İngiltere'de işvereninin bir Arap olması ve iş arkadaşlarının da ağırlıklı olarak Araplardan oluşuyor olması. Yani bizle ilgili az-çok fikirlere sahip, ama bazı noktalarda bizim Arap olmadığımızı unutuyor :) Bunu kendisine de söyledim ve anlayışla karşıladı. Hatta Türk kültürü ve dili hakkında bilgilendirmemi bile istedi. Klasik olarak bir Türk'ün bir yabancıya Türkçe öğretme çabası içine girdim ve sonuçta en azından çat pat bazı kalıplar öğretebildim. Akıllı kız, hem çabuk öğreniyor hem de dili yatkın :) Gece yarısına kadar aralıksız İngilizce konuşmak iyi gelmedi desem yalan söylemiş olurum. Uzun zamandır aralıksız saatlerce kendimi başka bir dilde ifade etmemiştim. Hatta dün gece farklı bir dil konuştuğum zaman farklı bir insana büründüğümü farkettim :) Açıkcası İngilizce'de çok daha komik ve kaygısızım. Keşke hep İngilizce konuşacak ortama sahip olsam. Bu uzun yolculuğun belki de en çok sevdiğim yanı bu :) Hem Diala hem de ben uykusuz olduğumuz için artık sohbeti sonlandırmak zorunda kaldık ve ben de yine rüyasız ve deliksiz bir uykuya daldım.

Sabah kalktığımızda Diala'nın dediği gibi resmen bebek gibi uyudum. Sabah sekizdeki kahvaltıdan sonra, yani açıkcası kahvaltı demek bizim kahvaltıları haksız olur ama hadi neyse :), bizden daha sonra uyanan Diala ile son bir saat boyunca yine sohbet ettik. Arkadaşı ile programı olduğu için erken ayrılmak zorunda olduğunu söyleyip bu güzel yolculuğun tadını çıkarmam konusunda tembihte bulunup iyi şans diledi, ama gitmeden önce daha sonra görüşüp hal hatır sormak için facebook hesabından eklemek istedi. Güzel bir dost edinip ben de tatilin tadını çıkarmasını diledim. Diala gittikten sonra biz de grupca çıkış işlemlerini yapıp, üçe ayrılan diğer takım arkadaşlarla buluştuk. Hep birlikte Bükreş'in görülmesi gereken yerlerini gezip serbest zamana girdik. Aslında bu yolculuğun bir diğer güzel yanı da çok fazla serbest zamanınızın olması :) Daha önce bulunmadığınız bir şehrin sokaklarında bir yabancı olarak yürümenin tarifi kesinlikle yok, bunu her geçen gün yeniden tasdikliyorum. Bükreş sokaklarını büyük bir keyifle dolaştım. Sorun sadece güneşin yakıcılığı idi. Şuan ensemi hissetmiyorum desem yeridir :) 'Amele' yanıklarına sonunda ben de sahip oldum!

Bükreş'in mimarisi oldukça güzel, müthiş mekanlar görme fırsatı buldum. İnsanları yine Bulgar halkı gibi bize benzer özelliklere sahip. Zaten çok fazla Türk'ün burada yaşadığını da görüp durmadan dillendirdik :) Öğlen 12'den gece 10'a kadar Bükreş bizi ağarladı. İyi ki de ağarlamış. Bir gün yeniden ziyaret edeceğimden şüphem de yok açıkcası. Şuan bu günceyi Budapeşte'ye doğru hareket ederken otobüste yazıyorum. Çok ama çok yorgunum, ama hep dediğim gibi bunlar tatlı yorgunluklar. Uyuyup gözümü açtığımda kendimi yine farklı bir şehirde bulmanın hazzını dördüncü kez yaşamak için bu günceyi burada sonlandırıyorum.

Artık değinmeye bil gerek yok,


ama olsun; uyku.

Muhammet TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder