Üçüncü
Gün: Bükreş
Hostel'de
ikinci günün güncesini yazdıktan sonra uyuyacağım demiştim,
ama uyumadım. İyiki de uyumamışım. Balkona çıktığımda
hostelin tek kız müşterisi olan Diala ile tanıştım. Kendisi
Bulgar ve İngiltere'de yaşıyor. Bükreş'e tatil için gelmiş ve
sanırım birkaç gün Sofya'ya dönecek. İngiltere'de yaşadığı
için akıcı bir İngilizce'ye sahip, bu yüzden iletişim kurmakta
zorluk çekmedik. Gece boyunca çok konuştuk, tartıştık ve
güldük. İlk başlarda çözülmesi zor bir insan olsa da daha
sonra bana dayanamayıp çözüldü :) Şaka bir yana, Türk ve
Bulgar kültürünün, hatta dilinin ne kadar benzer olduğunu, iki
milletin tarihsel sürecini konuşup etkileşimde bulunduk. Örneğin
Bulgarca'da hala Türkçe kelimelerin yaygın olarak kullanılması
çok hoşuma gitti. Sesletimi biraz değişse de anlamdan hiçbir şey
kaybetmemiş bizim Çarşaf, Kahve, Cezve, Camii, hatta İmambayıldı.
Ve aklıma gelmeyen nicesi... Buna rağmen Bulgar gençleri Türk
kültürüne biraz uzak ve Çağdaş Türkiye hakkında pek bilgileri
yok. Osmanlı Tarihini çatpat biliyorlar ama tabi ki manipüle
edildikleri şekildi. Bu tartışmanın sonucu tabi ki dine de
bağlandı ve her iki taraf da derinlere inmeden söylemek
istediklerini söyledi. Ancak bir Hristiyan olarak büyüyen Bulgar
gençlerinin geneli aksine Diala, İslam ve özellikle Arap Kültürü
hakkında fazla malumata sahip.
Nedeni
ise İngiltere'de işvereninin bir Arap olması ve iş arkadaşlarının
da ağırlıklı olarak Araplardan oluşuyor olması. Yani bizle
ilgili az-çok fikirlere sahip, ama bazı noktalarda bizim Arap
olmadığımızı unutuyor :) Bunu kendisine de söyledim ve
anlayışla karşıladı. Hatta Türk kültürü ve dili hakkında
bilgilendirmemi bile istedi. Klasik olarak bir Türk'ün bir
yabancıya Türkçe öğretme çabası içine girdim ve sonuçta en
azından çat pat bazı kalıplar öğretebildim. Akıllı kız, hem
çabuk öğreniyor hem de dili yatkın :) Gece yarısına kadar
aralıksız İngilizce konuşmak iyi gelmedi desem yalan söylemiş
olurum. Uzun zamandır aralıksız saatlerce kendimi başka bir dilde
ifade etmemiştim. Hatta dün gece farklı bir dil konuştuğum zaman
farklı bir insana büründüğümü farkettim :) Açıkcası
İngilizce'de çok daha komik ve kaygısızım. Keşke hep İngilizce
konuşacak ortama sahip olsam. Bu uzun yolculuğun belki de en çok
sevdiğim yanı bu :) Hem Diala hem de ben uykusuz olduğumuz için
artık sohbeti sonlandırmak zorunda kaldık ve ben de yine rüyasız
ve deliksiz bir uykuya daldım.
Sabah
kalktığımızda Diala'nın dediği gibi resmen bebek gibi uyudum.
Sabah sekizdeki kahvaltıdan sonra, yani açıkcası kahvaltı demek
bizim kahvaltıları haksız olur ama hadi neyse :), bizden daha
sonra uyanan Diala ile son bir saat boyunca yine sohbet ettik.
Arkadaşı ile programı olduğu için erken ayrılmak zorunda
olduğunu söyleyip bu güzel yolculuğun tadını çıkarmam
konusunda tembihte bulunup iyi şans diledi, ama gitmeden önce daha
sonra görüşüp hal hatır sormak için facebook hesabından
eklemek istedi. Güzel bir dost edinip ben de tatilin tadını
çıkarmasını diledim. Diala gittikten sonra biz de grupca çıkış
işlemlerini yapıp, üçe ayrılan diğer takım arkadaşlarla
buluştuk. Hep birlikte Bükreş'in görülmesi gereken yerlerini
gezip serbest zamana girdik. Aslında bu yolculuğun bir diğer güzel
yanı da çok fazla serbest zamanınızın olması :) Daha önce
bulunmadığınız bir şehrin sokaklarında bir yabancı olarak
yürümenin tarifi kesinlikle yok, bunu her geçen gün yeniden
tasdikliyorum. Bükreş sokaklarını büyük bir keyifle dolaştım.
Sorun sadece güneşin yakıcılığı idi. Şuan ensemi
hissetmiyorum desem yeridir :) 'Amele' yanıklarına sonunda ben de
sahip oldum!
Bükreş'in
mimarisi oldukça güzel, müthiş mekanlar görme fırsatı buldum.
İnsanları yine Bulgar halkı gibi bize benzer özelliklere sahip.
Zaten çok fazla Türk'ün burada yaşadığını da görüp durmadan
dillendirdik :) Öğlen 12'den gece 10'a kadar Bükreş bizi
ağarladı. İyi ki de ağarlamış. Bir gün yeniden ziyaret
edeceğimden şüphem de yok açıkcası. Şuan bu günceyi
Budapeşte'ye doğru hareket ederken otobüste yazıyorum. Çok ama
çok yorgunum, ama hep dediğim gibi bunlar tatlı yorgunluklar.
Uyuyup gözümü açtığımda kendimi yine farklı bir şehirde
bulmanın hazzını dördüncü kez yaşamak için bu günceyi burada
sonlandırıyorum.
Artık
değinmeye bil gerek yok,
ama
olsun; uyku.
Muhammet TURAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder