13 Ağustos 2014 Çarşamba

Aşık olunacak şehirlerden biri: Budapeşte

Dördüncü Gün: Budapeşte

Gözümü açtığımda kendimizi yine bilindik bir sahnenin içinde buldum: pasaport kontrolü. Artık çok sıradan bir hale geldi, henüz ilk haftayı doldurmamışken bile :) Günlük bırakın şehri, ülke değiştirince sanırım böyle oluyormuş, her neyse. Bu kez uzun sürdü ama, yaklaşık 1 saat beklemek zorunda kaldık. Neyseki o boşluğu uyku ile doldurabildim. Otobüsle seyehat etmeye henüz alışamadım tam olarak. Özellikle uyku konusunda sıkıntılarım mevcut, bu yüzden bulduğum her anı uyku ile değerlendirmek istiyorum. Macaristan sınırlarına girdikten sonra, çok geçmeden kahvaltı için bir Kamion Shop'da durduk. Evet, tahmin ettiğiniz gibi bizdeki esnaf lokantılarına benzer bir yer, öyle ki ismi bile 'Kamion'. Kahvaltı yapabilmek için 53 kişiye yer bulmak sıkıntılı, mecburen izi almak şart ve grubun yabancılarla olan iletişiminden sorumlu olarak bunu çalışan orta yaşlarda bir erkeğe dile getirdiğimde aldığım cevap tabi ki hayır oldu. Ama işin ilginç tarafı izin verip vermemesi değildi, nasılsa dışarıda çimlere serilerek bir şekilde yemek yiyebildik. İlginç olan zaten Türk olan ya da Türkçe'yi iyi bilen bir insanla İngilizce konuşmaktı. Benim Türk olduğum gerçeği yaka kartımda kabak gibi ortadayken bir nevi 'artislik' yapması ilginçti doğrusu :) Neyse, ama tuvaletlerini en azından kullanabildik ve açıkcası alafranganın yanında kocaman Türk Tuvaleti yazan yerde alaturka tuvaletleri de uzun bir süre sonra kullanabildik! :) En çok da buna sevindim...

Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz derler ya, açıkcası bizlere cuk oturan bir söz. Tabi yine yollara döküldük ve saat öğlen 1 gibi, Budapeşte'de sahibi Türk olan bir otele yerleştik. Herzamanki giriş işlemleri, oda yerleşimleri ve biraz dinlenmeden sonra topluca şehir turuna çıktık. Macaristan denince aklınıza ne geliyor sizin, önce bunu merak ediyorum. Hani o kadar çok üstün düşülmeyen, işte Macar toprakları denip burun kıvrılan bir ülkeye büyük haksızlık ediyormuşuz o büyük önyargımızla aslında. Budapeşte sanırım şuana dek gördüğüm en güzel şehirler arasında ilk üçte yerini kolayca aldı. Müthiş bir şehir, tek kelime ile müthiş. 1860'daki hali neyse, 2014'teki hali de çok fazla fark içermeden öyle. Normal bir apartmanı şehir merkezinde zar zor bulursunuz belki de, çünkü her yer tarihi dokuları barındıran ve büyük olasılıkla yüzyıllık tarihi olan binalarla çevrili. Şehir planlaması da oldukça iyi. Öyle ki şehre olan ilgiyi zaten ünlü Özgürlük Meydanı'na gidince anlıyorsunuz. Oldukça ilgi gören bir yer ve Macar tarihini yapılarla ortaya koyan bir anıt. Hepimiz bayıldık desem abartmış olmam herhalde. Yaklaşık 3 saatimizi anıt ve anıtın çevresindeki müthiş gotik izleri taşıyan müze ve bahçelerinde geçirdik. En çok fotoğrafı sanırım şuana dek burada çektim. Daha sonra pek çok isimle anılan ama genelde biz de olduğu gibi şu ya da bu tepesi denilen Aşıklar Tepesine çıktık, ki burası aslında Budapeşte'ye aşık olacağınız yükseklikte bir tepe, çünkü tüm Budapeşte ve şehri parçalara ayıran o güzel Tuna ayaklarınızın altında. Kaç kez farklı açıdan aynı kareyi çektim bilmiyorum, ama en sonunda oturup demir korkuluklara sarılıp, Budapeşte'yi dinledim, Orhan Veli'nin İstanbul'u dinlediği gibi. Sanırım bir şekilde hayatımın bir kısmını bu şehirde geçireceğim, bunu kesinlikle yürekten hissediyor ve olmasını istiyorum.

Budapeşte'yi anlatmaya doyamam, o yüzden ifade edemeyeceğimin farkında olduğum için uzatmayacağım. En çok bugün yoruldum, ama en çok da bugün zevk aldım. Avrupa Budapeşte'den başlıyormuş aslında :) Ama bitmedi, yarın günün yarısını yine bu güzel şehirde geçireceğiz ve bu kez tarihi mekanları ziyaret edeceğiz. Bu ilk ve son Budapeşte yazım değil şüphesiz. Hem günce hem de detaylı bir gezi anısını ilerki günlerde kendimi uykusuz hissetmediğim bir vakitte derinlemesine ele alacağım :) Kim bilir, belki sizlerle foto albümü de paylaşırım? :)

Neticede, Budapeşte'yi ne ben ilk ve son gördüm ne de kendisi. Sanırım biz uzun süre dost kalacağız,

ama şimdilik,


uyku. oh.


Muhammet TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder