13 Ağustos 2014 Çarşamba

Bükreş :) Bilge Çiğdem Öztunç

Şimdi de Bükreş macerasıyla karşınızdayız efenim :)

Bükreş ve hostelimiz… Dopdolu ve hatta doğru zamanda doğru yerde olabilmek için koşturmaktan ayaklarımızın şiştiği bir Bükreş macerası. Bükreş için “Gençlik Otobüsü Askerde” sloganı kullanılıp bir de koşarken çekseler bizi eminim ki cuk oturur.

Bükreş’e akşamdan gelinmesine rağmen ekip arkadaşlarımızdan blog yazısını tamamlamaları için dışarı çıkılmadığını ve bu yüzden ilk gün hiçbir yer göremediğimizi söylemek isterim. Üstelik bu kural herkes için geçerli oldu ve ne yazık ki Bükreş gibi bir şehri bir sonraki güne bırakarak azıcık haksızlık etmiş olduk bu şehre. E bu yüzden de bir sonraki gün her yeri koşa koşa gezmek zorunda kaldık. Ve açıkçası şehri tam anlamıyla gezemedik. Yine de -gezdiğimiz kadarıyla bile- bende şehir için iyi, fakat insanları için kötü bir takım anılar bıraktı. 

Romanya halkı onların soğuk, suratsız hatta kaba davranışlarını es geçtiğiniz sürece size yardımcı oluyorlar. Sevimsiz oldukları aşikâr, fakat gelen tüm turistlere karşı mı yoksa sadece Türklere karşı mı böyleler henüz çözemedik.
Bunlara rağmen hostelde ve Sarayda geçirdiğimiz dakikalar çok güzeldi! Hostelimizin içerisinde neredeyse kendimize ait bir mutfak bulunuyordu ve akşam makarna yapıp yediğimiz zamanlar çok eğlenceliydi :) Bir de sevimli bir Fransızla tanıştık ki bende  turistlere karşı olan çekingenliği aldı götürdü.  Onun da çat-pat olan İngilizcesiyle benimki yan yana o kadar komik duruyordu ki! :) Yine de anlaşmak için ille de dile gerek olmadığını, jest ve mimiklerin çoğu zaman daha etkili olduğunu öğrenmiş olduk.

Efendim sizlere Bükreş’in tam ortasında bulunan, Ay’dan görünecek kadar büyük olan, psikopat diktatör bir başkan tarafından 44 bin insanın evlerinin olduğu (yıkılarak yok edildiği) bizim köyden büyük bir arazinin üzerine inşa edilen, yapımında 20 bin işçinin çalıştığı ve yapılırken bir çoğunun da öldüğü sarayı birazcık anlatmak isterim. Aslında anlatmış bile bulundum, gidip kendiniz görün demek düşüyor bundan sonra bana amaa… Zihnimde öyle yer etti ki azıcık anlatmalıyım.

Sarayın ne zaman yapıldığını ne kadar sürdüğünü vs. bunları hatırlamıyorum. Hatırladığım şeyler, zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış misali, sarayın ihtişamı! Egosu tavan yapmış, kaçık bir diktatör olan o zamanın Romanya başkanı kendisi ve eşi için bir saray yaptırmaya karar veriyor işte.  Ama saray öyle acılar üzerine, binlerce insanın yerleşkesini yok ederek kuruluyor ki başkan sarayının sefasını süremeden öldürülüyor. Peki bu sarayda ne var? Efendim ne yok ki? Tek bir odası bizim ev kadar (abartı yok). Bin kadar da odası mevcut. Avizelerin hepsi devasa büyüklükte ve kristal... Tavanlar som altın… Saray sütunları som mermer… Sarayın büyük salonlarından birisinin 20 metre pencerelerini örten  altın işlemeli 250 kg ağırlığında olan perdeleri var. Diktatör başkanın sarayın merdivenlerinden inerken başını devamlı dik tutmasını sağlayacak kısa mesafeli ve mermer merdivenler. Alkış seslerini çoğaltan eko odalar. Gizli bölmeler vs… Gidilip ihtişamıyla görülmesi ve sarayın teras katından Bükreş’in izlenmesi gerekiyor.  Michael Jackson bir konserinden sonra Bükreş’teki sarayın balkonundan ona övgüler yağdıran Bükreş halkını selamlarken “Merhaba Budapeşte” demiş :D Sevgili saray rehberimiz anlatırken bunu da es geçmedi… Bu arada sarayın sadece bir bölümünü 2 saatte gezdik ve yaklaşık 2 kilometre yol yaptık. Yani sarayı tamamen gezmiş değiliz. Keşke bir gün unutsalardı beni orda. Bütün gece keşif yapardım :(


İşte saraydan çıktıktan sonra biz de gidip kendi normal ve ihtişamsız hayatlarımıza döndük :D :D Otobüsümüze bindik ve bizimle olmayan arkadaşlarımıza sarayı anlatıp durduk. Zaten vakitlice çıkılmadığı için Bükreş biraz hayal kırıklığıydı, fakat Saray… Ah o Saray… o.O

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder